top of page
Yazı: Blog2_Post

Psikososyal Gelişim Kuramı: Erik Erikson - "İnsanın Sekiz Evresi"

  • Yazarın fotoğrafı: Psk. Sebile Ecemnaz Kokal
    Psk. Sebile Ecemnaz Kokal
  • 12 Eki 2021
  • 4 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 7 Oca



Klasik psikanaliz kuramı ve uygulamaları ergenlik çağından sonraki dönemler üzerinde durmamıştır. Peki ama sizce insan kişiliğinin gelişimi ve olgunlaşması ergenlik çağında tamamlanmış sayılabilir mi? Kişiliğin olgunlaşmasını yalnızca "geçmiş" ile açıklamak son derecede yetersiz kalacaktır. Çünkü gelişimin tüm evrelerinde yaşanan her deneyimin kişiliğin olgunlaşmasında, sağlıklı veya sağlıksız gelişiminde önemli bir yeri vardır. Dolayısıyla bireyi incelerken yalnızca çocukluk dönemi yaşantılarına bakılması yeterli olmaz.


Amerikalı Gelişim Psikoloğu Erik Erikson; gelişmeyi insan yaşamının tümünü kapsayan bir süreç olarak görerek, yalnızca çocukluk/ergenlik çağının bilinmesinin yeterli olmayacağına dikkat çekmiştir. "İnsanın Sekiz Evresi" olarak nitelendirdiği, sekiz dönemden oluşan psikososyal gelişim adımları tanımlamıştır. Her evrede benliğin karşılaştığı bir olumlu benlik ögesini, bir de bunun karşıtını belirtmiştir. Benlik, her evreye özgü karşılaştığı psikososyal dönemeci atlatmaya çabalar. Bu evrelerin çatışmaları şu şekilde sıralanabilir:


  1. Temel güven x Güvensizlik (0-1.5 yaş)

  2. Özerklik x Utanç - Şüphe (1-3 yaş)

  3. Girişimcilik x Suçluluk (3-5 yaş)

  4. Çalışkanlık x Aşağılık duygusu (5-11 yaş)

  5. Kimlik x Kimlik karmaşası (12-19 yaş)

  6. Yakınlaşma x Yalnızlık (20-30 yaş)

  7. Üretkenlik x Durağanlık (30-60 yaş)

  8. Benlik bütünlüğü x Umutsuzluk (60+ yaş).

Gelin, şimdi biraz bu dönemleri detaylandıralım.


Sekiz evrenin ilki olan "Temel güven x Güvensizlik"; henüz tümden alıcı konumundaki çocuk, dışarıdan verilecek besinler, uyaranlar ve uygun bakım olmadan hayatını sürdüremez. Doğal olarak "alıcı" konumuna karşı annenin "verici" oluşu, karşılıklı işleyen bir bütünü oluşturur. Annenin "vermeye hazır oluşu ve bunu istemesi de onun bu "vericilikten" bir şeyler aldığını gösterir. Böylece bebek ilk toplumsal başarısını gerçekleştirmiş olur: Büyük kaygı ya da öfkeye kapılmadan, annesinin gözünün önünden silinmesine ve bir süre uzak kalmasına dayanabilir. "Düzenli alma-verme ilişkisi" bebeğin zihninde annenin sürekliliğini sağlar. Bu iki organizmayı birleştiren temel ögeler; süreklilik, tutarlılık ve aynılıktır. Ruhbilimindeki "nesne sürekliliği" kavramının bebekteki oluşum sürecini Erikson bu şekilde açıklamaktadır. Bu ilişkinin kalitesi çocuktaki güven duygusunun özünü oluşturur. Çocuk, kendi varlığını kendisine verilen değerle eş tutmaktadır: "Ben bana verilenim." (I am what I am given.)


Sekiz evrenin ikincisi olan "Özerklik x Utanç - Şüphe" evresinde; yaşın gerektirdiği şekilde kas ve devinimin gelişmesi ile yetilerin çoğalması, "istemek-istememek" arasındaki seçim yapabilme kabiliyetini ortaya çıkarır. Örnek olarak; büzgeç kaslarının olgunlaşmasından kaynaklı olarak çocuğun tuvalet ihtiyacını istediği zaman karşılayabileceği, gerekirse erteleyebileceği seçeneğini doğurur. Böylece birbirine karşıt iki istek, iki eğilim ortaya çıkar ve çocuk seçim yapabilme durumuna girer. Bu evrede dışarıdan yapılacak denetim oldukça önem arz eder. Seçim duygusu uçlara taşımadan güven verici olmalıdır ve ebeveyn davranışları çocuğun seçim yapma yetisini ve özerkliğini zedelememelidir. Bir diğer yön olan "utanç" kısmı, aslında kişinin kendine yönelik öfkesinden kaynaklanır. Örnek olarak; çocuğun tuvalet ihtiyacını giderdiği sırada sürekli denetlenmesi onda, "başkaları tarafından denetlenen bir arkası" olduğu inancını pekiştirir. Bu da yetişkin yaşta paranoid korkulara kapılma eğiliminin gerçekleşmesine yol açabilir.


Sekiz evrenin üçüncüsü olan "Girişimcilik x Suçluluk" evresinde; çocuğun motor gelişimleri hızla olgunlaşır ve cinsellik kavramını anlamaya yoğunlaşır. Bu dönemde çocuk, karşı cins ebeveyn ile bağdaşım kurar ve süperego (üstbenlik) kavramını oluşturmaya başlar. Toplumun rollerine ve kurallarına uyum sağlamaya başlaması ile birlikte, annesi veya babasının yerine geçmeye özenmesi "girişimcilik" duygusunun öncülerindendir. Cinsellik kavramını anlamaya odaklanılan bu psikososyal dönemeçte çocuk, "dönemin tehlikesi" olarak nitelendirilen ağır "suçluluk" duygusuna sürüklenmemelidir. Cinsel ilgisi yüzünden sık sık korkutulan ve ceza gören çocuklarda, suçluluk duygusu içeren süperego (üstbenlik) oluşur. Bu kısıtlama da; uzun vadede edilgin, ürkek ve bağımlı bir kişilik gelişimine yol açar.


Sekiz evrenin dördüncüsü olan "Çalışkanlık x Aşağılık duygusu" evresinde; çocuk, ister tarlada ya da ormanda, ister sınıfta olsun, bir okul yaşamından geçmelidir. İçinde yaşadığı toplumun gereklerine uygun olarak bir şeyler yapmayı, üretmeyi öğrenmelidir. Klasik psikanalitik deyimle bu "gizillik" döneminde çocuk anne-baba olma ereklerini olumlu eylemler doğrultusunda yüceleştirir. Anne-baba olabilmek için önce üretici bir çalışma ve yapıcılık ile kendine bir yer kazanması gerektiğini öğrenir. Artık kendi ailesinin korumasında değil, toplumun sağladığı öğrenme ve çalışma alanlarında kendini göstermek zorundadır. Bu dönemin çatışması olan "aşağılık duygusu", çocuk eğer öğrenim dünyasına uyum sağlayamaz ve umudunu yitirirse ortaya çıkar, bunun sonucunda aile içi bağımlılığa dönebilir.


Sekiz evrenin beşincisi olan "Kimlik x Kimlik karmaşası" evresinde; ergenlik çağına girilmesi ile çocukluk sona erer ve gençlik çağı başlar. Bedenin farklılaşması ve gelişmesi ile beraber, toplumun bu kategorideki kişilere yüklediği roller ve sorumluluklar da fazlalaşır. Kimlik duygusunun kazanılması için geçirilen süreçte çocukluk döneminde yaşanan çatışmalar sil baştan yaşanır. Kimlik kargaşası; ruhsal çökkünlük, aşırı taşkınlık, antisosyal davranışlar ve hatta şizofreniye benzer belirtilerle ortaya çıkabilir. Bu evrede; eski özdeşimler ve yeni özdeşimler arasında bağ kurulur ve kişiliğe yerleşir. Erikson’un “kimlik duygusu” olarak belirttiği duygu, eskiden çekirdek halinde var olan kimlik duygusu ile bu dönemde gelişen ve toplumsal anlam yüklenen kimlik duygusunun bütünleşmesine bağlı olarak ortaya çıkan güven duygusudur. Kimlik duygusunun cinsel, toplumsal ve mesleksel ögeleri vardır. Cinsel ögede kişi; kendi cinsel yapısını, yeterliliğini ve gücünü sorgular. Toplumsal ögede kişi; kendi toplumu ve arkadaş kümesi içerisindeki rolünü ve değerini anlayıp tanımasıdır, buna ek olarak kişi bu toplum içerisindeki yerini anlayabilmek için bazı gruplarla özdeşim yaparken sanki kendi kimliğini yitirir ve kendisini özdeşim yaptığı grubun davrandığı şekilde davranmaya zorlayabilir. Kendine benzemeyeni dışarıda bırakır. Mesleksel ögede kişi; meslek kazanmak için eğitim ve hazırlıklara girmek için çabalar. Dolayısıyla rolleri ve meslek uğraşları iyi belirlenmemiş, olanakların kısıtlı olduğu toplumlarda gencin bocalaması kaçınılmazdır.


Sekiz evrenin altıncısı olan “Yakınlık x Yalnızlık” evresinde; artık genç yetişkinlik olarak adlandırılan döneme geçiş yapılmış ve birey, kendi kimliğini bir başkasının veya başkalarının kimliği ile birleştirebilmeye artık hazır hale gelmiştir. Bu dönem yakın ilişkiler kurma dönemi olarak bilinirken, bir önceki dönemin aksine kişi, kimlik yitirme kaygısı yaşamaz. Eğer kişi bu kaygıyı bu dönemde taşımaya devam ediyorsa, bir önceki dönemin çatışmasından sağlıklı bir şekilde çıkamadığı anlaşılır ve bu çatışmanın yeniden çözümlenmesi gerektiği konusu üzerinde durulur. Eğer bu konu çalışılmazsa kimlik yitimi endişesi kişilerarası ilişkilerine zarar verir ve dönemin çatışmasını/tehlikesini ortaya çıkarır: “Yakın ilişkiler kurabilme”ye karşı gelişen “yalnızlık duygusu”. Yakın ilişkiler kurmaktan kaçınan kişi, ilişki kurmaya çabalarken olası kişilik sorunları baş gösterebilir.


Sekiz evrenin yedincisi olan “Üretkenlik x Durağanlık” evresinde; gençlik ile yaşlılık arasındaki orta yaşlar anlatılır ve benliğin en önemli işlevi; üretme, yaratma ve üretilen, yaratılan şeylere bağlanmadır. Bu “üretim” yalnızca “çocuğu” değil, sanat ve bilim alanında yapılan çalışmaları da içerir. Bu dönemin konflikti, “durağanlık” ve “benliğin yoksullaşması”dır.


Sekiz evrenin sekizincisi olan “Benlik bütünlüğü x Umutsuzluk” evresinde; daha önceki evrelerde kazanılmış olması beklenen “benlik”in olgunlaşacağı öngörülür. Benlik bütünlüğü, yaşamın olumlu ve olumsuz yönleri ile olduğu gibi kabul edilmesidir; geleceğe korku/endişe ile, geçmişe pişmanlık ile bakılmamasıdır; yaşamı yeni baştan yaşama özlemi ve ölümden korkmamasıdır. Çünkü ölüm korkusunda, bireyin kendine özgü tek ve bütün bir yaşamın oluşunu kabullenememek yatar. Bu dönemin tehlikesi “umudun yitimi” ve “ölüm korkusu”. Erikson’un dediği gibi “Yaşlılarda ölümden korkmamaya yetecek kadar benlik içbütünlüğü olursa, çocuklar da yaşamdan korkmayacaklardır.”

bottom of page