top of page
Yazı: Blog2_Post
  • Yazarın fotoğrafıPsk. Sebile Ecemnaz Kokal

Kanserin Psikolojisi: Psiko-Onkoloji



Ölümcül hastalığa sahip olduğunu öğrenen bir kişinin gösterdiği psikolojik tepkilerin sıralaması ile, yas sürecinde olan bir kişinin gösterdiği psikolojik tepkilerin sıralaması aynıdır. Elizabeth Kübler Ross “Ölüm ve Ölmek Üzerine” isimli kitabında ölümcül hastalık tanısı almış hastalar ile yaptığı görüşmeler sonucunda böyle bir hastalık tanısı aldıktan sonra yaşanılan psikolojik tepkileri beş evreye ayırarak tanımlamıştır: İnkar, öfke, pazarlık, depresyon, kabullenme. Kanser olduğunu öğrenen kişinin verebileceği ilk muhtemel tepki, "şok"tur. Üstelik, bu hastalığa yakalandığını "inkar" dahi edebilir, inanmak istemeyebilir, ağlayabilir. Kişi, "bedeninin kendine ihanet ettiğini" hisseder. Klinik Psikolog İrem Can Esenkaya'nın değişine göre: "Kanser olduğunu öğrenen kişinin öfkesi kendisine, ailesine ya da tedavi ekibine yansıtabilir. Bu bilinmezlik içinde yapılan davranışlar hen bu uzun maratonda hasta ile olan ilişkilerin gerilmesine, zaman zaman evliliklerin dahi bitişine sebep olabilirken, hem de bakım veren kişilerin zaman içerisinde depresyona girmesine sebep olabilir."


Psikoonkoloji, kanserin cerrahi tedavilerinden farklı olarak (kemoterapi, radyoterapi) psikolojik tedavi yöntemlerini araştırarak bu araştırmalara uygun tedavi planı hazırlayan ve bu planı, psikoterapi çerçevesinde şekillendiren psikoloji alt dalıdır. İlk olarak, kişide kanserin ortaya çıkmasının altında yatan psikolojik ve davranışsal faktörlerin rolünü anlamaya çalışır. Kişinin, fiziksel ve ruhsal olarak "iyilik hali"ne dönmesi hedeflenir. Tedavi, 2 temel amaç içerir: Birincisi, hastanın psikolojik tepkilerini birbirinden ayırıp, yaşam kalitesini yükselterek hastalıkla başa çıkma stratejilerinde hastaya yardımcı olmak; ikincisi, hastalık sürecinde hasta yakınlarında ve hastanın tedavisinde yaşanması olası psikolojik kökenli risk belirtilerini önceden tanımak ve önlem almak. Kanser hastalarında psikolojik bozuklukların sıklıkla gözden kaçırıldığı görülür. Oysaki görülme sıklıkları azımsanmayacak oran olarak %30 ile %60 arasındadır.


Hastalık teşhis edildikten sonra psikososyal destek için izlenebilecek bazı küçük ipuçları vardır. Bunlardan ilki, "duygular hakkında konuşmak"tır. Yaşanan kaygının aşırı yüksek olması, hislerin ifade edilmesini ketleyebilir. Ancak konuşmak duygusal boşalım etkisi yaratacak ve hastanın rahatlamasını sağlayacaktır. İkinci ipucu, "hasta ile konuşmak"tır. Bu aşamada, herkes hastaya iyi geleceğini düşündükleri şeyler yapmaya başlarlar. Ancak bu durumda, hastaya ihtiyaçlarını sormak ve onu dinlemek, kendine ifade alanının olduğunu hatırlatır. Üçüncü ipucu, "kaynakları doğru kullanmak"tır. Kronik hastalıklar, ömür boyu takip ve tedavi gerektirir. Dolayısıyla hasta yakınları kendi öz kaynaklarını doğru kullanmalıdırlar. Kendilerine özel zaman ayırmalıdırlar ve öz ihtiyaçlarını ihmal etmemelidirler. Aksi takdirde, yarı yolda kendilerini pilleri bitmiş ve tükenmiş hissedeceklerdir, hastaya öfkeleri de kaçınılmaz olacaktır. Dördüncü ipucu, "öğüt vermeyin" olacaktır. Hastaya, kanserini kötüleştirecek şeylerden uzak durmalarını devamlı biçimde telkin etmek, hastada "yeteri kadar iyi değilim" düşüncesini uyandıracak ve kendisini yetersiz hissetmesine yol açacaktır. Beşinci ipucu olarak, "hastayı tek bir role sıkıştırmayın" diyebiliriz. Hasta yakınları, onu başka işlerle "yormamak" amacıyla hastanın üstündeki rolleri fazlasıyla sahiplenebilirler. Ancak bu tavır, zaman içerisinde hastayı "yetersizlik hissi" ve sadece hastalığı ile baş başa bırakır. Son ipucu olarak, "karşılaştırma yapmamak" ve her hastalık sürecinin kişiye özgü olduğunu bilmek, bu tanıyı almış bireye psikososyal açıdan yapılabilecek önemli desteklerden biridir.


-Sebile Ecemnaz KOKAL

39 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page